İster inanın ister inanmayın,
matematik değişiyor. Ya da en azından matematiği günlük hayatımızın
bağlamında kullanma şeklimiz değişiyor. Matematik öğrenmenin yolu,
çocuğunuza 21. Yüzyılda ihtiyaç duydukları matematiksel becerileri
hazırlamayacaktır. Bunun için sözümü alma. Ben bir matematik profesörü
değilim. Lisede neredeyse matematikte başarısız oldum. Uzman olduğunu
iddia etmiyorum. Video oyunları, psikoloji, eğitim ve felsefe hakkında
yazıyorum. Matematiğin önemini anlıyorum, ama benim uzmanlık alanım değil.Matematik eğitimi hakkında yazdığımda ve gerçek bir uzman
görüşüne ihtiyacım olduğunda, Keith Devlin'e ulaşıyorum. Stanford
Üniversitesi İnsan Bilimleri ve Teknolojileri İleri Araştırma Enstitüsü'nün
kurucu ortağı ve İcra Direktörüdür. Ayrıca olarak adlandırılan bir şirketi kuran bir öğrenme oyunu ve uygulama
geliştiricisidir . Ve elbette, “ NPR Math Guy ” olarak bilinir .Yaklaşık bir ay önce, oyun tabanlı öğrenme
konusunda MindShiftKQED serilerim için Devlin ile röportaj
yaptım . Aydınlatıcı konuşma matematik eğitimiyle ilgili
düşüncemi değiştirdi. Ne yazık ki, sadece o sohbetin bazılarını paylaşmak
için alanım vardı. Burada diğer mücevherlerden bazılarını teklif ediyorum.Dünün
matematik dersi, yarının işleri için sizi hazırlayamayacaktır.Ama hepimiz STEM (bilim, teknoloji, mühendislik,
matematik) yeteneklerini yüksek talep gösteren istatistikler gördük. Kesinlikle
bir matematik derecesi iş yerleştirme için hala iyidir? Matematik hala size iş
getiriyor, ama bugün büyük talep gören ve büyümeye devam edecek olan yetenek,
muhtemelen iyi tanımlanamayan ve muhtemelen tek bir “olmayacak” yeni bir
problem çözme yeteneğidir. doğru cevap verin, ve bazı durumlarda (ama hepsi
değil!) “çözerek” (bunun ne anlama geldiğini anlayın). Bugün için
matematiğe gereksinim duyduğumuz problemler dağınık, gerçek dünya bağlamında
ortaya çıkmakta ve ilerlemenin bir parçası da bu bağlamda neye ihtiyacınız
olduğunu belirlemektir. Eski
becerilere sahip insanların yeni bir ekonomide mücadele ettikleri örnekleri
gördünüz mü ?Bugüne kadar matematiksel düşüncem MOOC'nin dört
teklifinde, işverenlerin onları yazılım sistemleriyle (veya bazen denizaşırı
dış kaynak hizmetleriyle) değiştirdiğinde, aniden kendilerini işten çıkaran,
deneyim sahibi mühendisler olarak öğrencilerim vardı. Bu mühendisler
şimdi, yaratıcı problem çözme becerisini - matematiksel düşünmeyi öğrenmek için
yeniden biçimlendirmek zorundalar.
Matematik dersi öğrencilerin korkulu rüyasıdır. Bu site özellikle Ortaokul öğrencileri için hazırlanmış matematik online testleri ve konu anlatımlarının yer aldığı bir sitedir.Bu site sadece matematik testlerinin olduğu bir site değildir.Bunun yanı sıra rehberlik ile ilgili ihtiyacı olduğu bilgilerde yer almaktadır.Ayrıca matematik hakkında güncel bilgiler matematikle ve eğitimle ilgili güncel gelişmelerde yer almaktadır.
2 Nisan 2018 Pazartesi
Matematik dünyayı tanımlamak için etkili bir yol mu?
Matematik, evrenin dili olarak adlandırılmıştır. Bilim
adamları ve mühendisler çoğu zaman fiziksel gerçekliği açıklarken matematiğin
zerafetinden söz ederler. Örneğin π, E = mc 2 ve hatta gerçek dünya nesnelerini saymak için soyut
tamsayı kullanmak gibi basit bir şeyden bahsederler. Oysa bu örnekler bizim için ne kadar yararlı
matematik olabileceğini gösterse de, fiziksel dünyanın matematiğin kurallarını
“ana dili” olarak doğal olarak izlediği ve bu matematiğin keşfedilmeyi bekleyen
kendi varlığına sahip olduğu anlamına mı geliyor? Matematik ve fiziksel
dünya arasındaki ilişkinin doğasına dair bu bakış açısına Platonizm denir,
fakat herkes buna katılmaz.Derek Abbott, Avustralya Adelaide Üniversitesi'nde
Elektrik-Elektronik Mühendisliği Profesörü yayınlanmak üzere bir perspektif
parça yazmış IEEE Tutanakları o matematiksel Platonculuk gerçekliğin yanlış
görünümüdür savunuyor hangi. Bunun yerine, tersini düşünenlerin için
savunuyor olmayan Platonist kavramı matematik bir ürünüdür insan hayal biz gerçekliği açıklamak için uyarlamak. Bu
argüman yeni değil. Aslında, Abbott (kendi deneyimleriyle, bilimsel
olmayan bir araştırmada) matematikçilerin% 80'inin Platoncu görüşe yöneldiğini,
mühendislerin ise büyük ölçüde Platoncu olmadığını tahmin etmektedir. Fizikçiler
"Platoncu olmayanlar için gizli" olma eğilimindedirler, diyorlar ki,
bunlar genellikle halkın içinde Platoncu görünmektedir. Ama özel olarak
basıldığında, "Platoncu olmayan bir itirafı genellikle
çıkartabileceğini" söyledi.Dolayısıyla, matematikçiler, mühendisler ve fizikçiler bu felsefi konu hakkındaki görüş farklılıklarına rağmen
çalışmalarını gerçekleştirebilirlerse, matematiğin gerçek dünya ile olan
ilişkisindeki gerçek doğası neden önemlidir?Abbott'un dediği gibi, çünkü
matematiğin sadece zihinsel bir yapı olduğunu anladığınızdan dolayıdır.
Çünkü bu, onun, kendi kırılganlıklarına ve sınırlamalarına sahip olan ve
fiziksel evrende mükemmel matematiksel formlar bulunmadığı için bir noktada
yıkılacak olan gerçekliğin bir yaklaşımıdır .
- o zaman etkisiz matematiğin nasıl olduğunu görebilirsiniz.Ve bu Abbott'un ana
noktasıdır (ve tartışmalı olanı): Matematiğin gerçekliği açıklamakta son derece
iyi olmadığı ve bazı bilim adamlarının hayret ettiği “mucize” değil. Matematiksel
olmayan Platoncu olan Einstein, matematiğin gücüne hayran kalan bir bilim
adamıydı. “Nasıl olsa, matematik, deneyimden bağımsız bir insan
düşüncesinin ürünü olmak, gerçekliğin nesnelerine o kadar hayranlık uyandırıcı
olabilir?” Diye sordu.1959'da fizikçi ve matematikçi Eugene Wigner bu problemi
“matematiğin mantıksız etkinliği” olarak tanımladı. Buna karşılık,
Abbott'un makalesine "Matematik'in Makul Etkisizliği" denir. Her
iki bakış açısı da, Platoncu olmayan bir düşünceye dayanır ve matematiğin bir
insan icadı olduğunu düşünür. Ancak Wigner ve Einstein, matematiğin
gerçekliği yakından tanımladığı tüm yolları fark eden matematiksel iyimserler
olarak düşünülebilirken, Abbott bu matematiksel modellerin neredeyse her zaman
kısa düştüğüne kötümserli bir biçimde işaret ediyor."Etkin matematik"
tam olarak neye benziyor? Abbott, etkili matematiğin, doğası gereği
gürültülü fiziksel dünyanın kompakt, idealize edilmiş temsillerini sağladığını
açıklar."Analitik matematiksel ifadeler gözlemlerimizin kompakt
tanımlarını yapan bir yoldur," diye anlattı Phys.org . "İnsanlar olarak, matematikin bize verdiği
bu" sıkıştırma "yı araştırıyoruz çünkü sınırlı beyin gücümüz var.
Matematik, birçok duruma düzenli olarak uygulayabileceğimiz basit, kompakt
ifadeler sunarken etkilidir. Teslim edilemediği zaman etkisizdir. Bu şık kompaktlık:
Bu sıkıştırmayı, çok fazla kesinlikten ödün vermeden elde edebiliyorsak,
kullanışlı / pratik kılan bu kompaktlıktır.
MATEMATİK BİR KABUS MU?
Matematik, öğrenciler açısından tam bir ‘fobi’ niteliğinde. Rakamlar ve formülleri korku filminden çıkmış gibi izleyen çoğu öğrenci birçok sınavda aslında çok basit olan 4 işlemi bile yapamıyor. Peki matematiğin ‘kâbus’ haline gelmesine hangi önyargılar yol açıyor?
Öğrencilerin geçmişten günümüze matematik dersinde zorlandıkları inkâr edilemez bir gerçek. Acaba matematik gerçekten başarılı olmanın imkânsız olduğu bir ders mi? Kesinlikle değil. Her insanın farklı ilgi alanları ve farklı yetenekleri vardır. Bir öğrencinin matematiğe karşı ilgisi ve yeteneği fazla olmayabilir, sosyal alanlara, yabancı bir dile, spora veya müziğe karşı daha yetenekli olabilir mesela. Fakat bütün bunlar matematiğin hiç olmazsa belli bir oranda başarılamayacağı anlamına gelmiyor. Ülkemizde maalesef matematiğe karşı önyargılarımız bir hayli fazla. İsterseniz bu önyargıları ve önyargılarımızın gerçeklik düzeyini kontrol edelim:
Matematik dersi zor bir derstir!
Matematik dersi acaba gerçekten zor mu yoksa biz mi zorlaştırıyoruz? Genellikle matematik dersinde anlatılan konular o an sınıfın büyük çoğunluğu tarafından anlaşılır. Öğretmen konunun anlaşılıp anlaşılmadığını test etmek amacıyla sınıfa sorular sorar, sınıftaki birçok öğrenci bu soruları cevaplar. Fakat ne olursa bundan sonra olur. Ders biter, kitap ve defterler kaldırılır, bir daha ancak gelecek haftaki derste yeniden açılır. Öğrenildiği ‘sanılan’ bilgi de tekrar edilmediği için bir hafta içinde kolayca unutulur. Öğrenci öğrendiğini sandığı konuların bir haftalık süre içinde unutulduğunu görünce hayal kırıklığı yaşar. Bu da ‘matematik zordur!’ önyargısının oluşmasına neden olur.
Çalışsak da başarılı olamayız!
Birçok öğrenci, derslere sınavlardan bir iki gün öncesinden başlayıp yüksek bir tempoyla geceli gündüzlü çalışır. Fakat bu haftalardan beri yığılmış konuları kavramaya yetmez. Hele bu ders sistemli ve planlı çalışmayı gerektiren matematik dersi olunca, son iki üç günlük çalışmamız bizi maalesef sonuca ulaştırmaz. Yapılan diğer bir yanlışlık da matematik dersine kalem oynatmadan yani problemleri yazarak çözmeden çalışmaktır. Problemlerin çözüm yollarının kavranılmasında ve işlem çözme hızının artırılmasında yazarak çalışmak son derece önemlidir.
Sadece çok zekiler başarabilir!
Tabii ki matematiğe ilgi ve yeteneği olan öğrenciler, matematiğe ilgisi ve yeteneği daha az olanlardan biraz daha başarılı olabilir; fakat başta da belirttiğim gibi matematiğe çok fazla ilgi ve yeteneğiniz olmasa da sistemli ve düzenli çalışmak sizi de başarıya ulaştıracaktır.
Matematik dersi sıkıcıdır!
Bulmaca çözmek sıkıcı mıdır? Eğer bulmacadaki soruları cevaplayabiliyorsanız gayet eğlencelidir. Normalde matematik dersi eğlencelidir. Bir matematik problemini çözdüğünüzde başarma duygusunu hissedersiniz; fakat yukarıda belirttiğimiz çalışma şartlarını yerine getirmeyen arkadaşlar, bir bulmacayı çözemeyince sıkıldığı gibi matematikten de sıkılacaklardır.
MATEMATİK ÖĞRENİMİNDEKİ GÜÇLÜKLER NELERDİR?
Dünyada bilimin ve teknolojinin hızla gelişmesi toplumların ihtiyacı olan insan tipini değiştirmiştir. Bundan dolayı son yıllarda matematik eğitiminde yapılan çalışmalar hız kazanmış buna bağlı olarak birçok ülkede 1985 yılından itibaren matematik öğretimi programları değiştirilmiştir. Buna ilaveten son yıllarda, Türk öğrencilerinin hem ulusal düzeyde yapılan merkezi sınavlarda hem de uluslararası yapılan değerlendirmelerde (Trends in International Mathematics and Science Study ) matematik ve fen ortalamalarının düşük olması Türkiye’de de matematik öğretimi programında ve diğer öğretim programlarında reformu zorunlu kılmıştır. Günümüze kadar Türkiye’de birçok öğretim programı değişikliği yapılmıştır. Son olarak ilköğretim okulları için hazırlanan öğretim programları, yapılandırmacı öğretim anlayışı doğrultusunda geliştirilerek; 2005–2006 öğretim yılında uygulanmaya başlanmıştır. Yeni matematik programında “Her çocuk matematiği öğrenebilir” ilkesi dikkate alınmış ve programın oluşturulmasında Avrupa’da (Fransa, İngiltere), Kuzey Amerika’da (Kanada, Amerika Birleşik Devletleri) ve Uzakdoğu Asya’da (Singapur, Malezya) uygulanan matematik öğretimi programlarından faydalanılmıştır (Baki ve Gökçek, 2005; MEB, 2005).
Önceki matematik programlarına göre yeni programda belirgin farklılıklar görülmektedir. Bunlar öğretmenin ve öğrencinin rolü, konu alanlarındaki değişim, problem-çözme anlayışı, ölçme değerlendirmedeki değişim, yeni öğretim teori ve stratejilerin programda yer alması, öğrenme ve öğretme anlayışı, sınıf içi etkinlikleri, matematiğin günlük hayatla ilişkilendirilmesi ve teknoloji kullanımıdır (Koç, Işıksal ve Bulut, 2007). Yeni programda, davranışçı öğrenme anlayışından yapılandırmacı yaklaşıma geçilmiştir. Bu yaklaşımda birey, öğrenme sürecine aktif olarak katılır, sorgular, araştırır ve elde edeceği bilgileri geçmiş yaşantıları ile ilişkilendirerek, kendine özgü yapı kazandırır (Shunk, 1996). Bilgi, beceri ve yeterlilikler bilimsel bilgiyi merkeze alarak değil, öğrencinin aktif olarak katıldığı etkinlikler yolu ile gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, programdaki bilgi yükü azaltılmış ve bilgi öğrencinin bilişsel ve duyuşsal yaş özelliklerine uygun hale getirilmiştir (MEB, 2005; Yapıcı ve Demirdelen, 2007).4 yıllık ortaokulun bütünlüğü dikkate alınarak gereksiz tekrarlar ayıklanmış ve konular sınıflara dengeli dağıtılmış, içeriğe eklemeler yapılmış ve süreçte değişiklikler olmuştur. Yeni programındaki önemli hususlardan biride, problem çözme sürecindeki yaklaşım farklılığıdır. Problem çözmede, sonuçtan daha çok öğrencinin problem çözme yeteneği, yeni stratejiler geliştirmesi ve özellikle de kendi yol ve yöntemiyle problem çözmesi hedeflenmiştir (Halat, 2007). Yeni programda, öğretim yöntemlerinin çeşitliliği artırılmış ve buna bağlı olarak ölçme ve değerlendirme sadece öğrenme sonucunu değil, sürecini de değerlendirmeye dönük ele alınmıştır. Hem öğrencinin kendini değerlendirmesi için hem de öğretmenin öğrenciyi değerlendirmesi için değişik ölçme aracı örneklerine yer verilmiştir. Birçok ülkede son 15–20 yılda matematik programı reformu gerçekleştirilmiş ancak bunların büyük bir kısmı başarısız olmuştur. Program reformu, etkileyen faktörlerin çok olmasından dolayı zor bir süreçtir. Birçok araştırmacı (Anderson ve Piazza, 1996; Cuban, 1993; Konting, 1998; Sowell ve Zambo, 1997; Wilson, 1990) eğitim programcıları tarafından yapılan program ile sınıflarda öğretmenler tarafından öğretilen ve öğrenciler tarafından öğrenilen program arasında genellikle bir uyumsuzluğun olduğunu ifade etmişlerdir. Remillard ve Geist (2002) öğretmenlerin, yeni program materyallerini kullanırken veya yeni uygulamalar yaparken profesyonel desteğe ihtiyaç duyduklarını söylemiştir. Dahası Sztajn (2003) öğretmenlerin yeni programı farklı şekillerde anladıklarını ve uyguladıklarını ifade etmiştir. Ayrıca, Handal ve Herrington (2003) öğretmenlerin geniş eğitimsel amaçları gerçekleştirmekten ziyade öğretim programı tarafından önerilen olgu ve becerileri kazanmaya çalışan öğrencilerle ilgilendiklerini söylemiştir. Birçok araştırma matematik eğitimi programı reformunu ve reform sürecini etkileyen faktörleri araştırmıştır (Anderson ve Piazza, 1996; Clarke, 1997; Memon, 1997; Mumme ve Weissglass, 1991). Clarke (1997) reform sürecinin genel reform hareketleri; okul idaresi ve okul aile birliği; okul içindeki yardımcı personel; mesleki iş birlik ve deneyim; öğretmenlerin eğitim kalitesi; yenilikçi program materyalleri; hizmet içi program; okul dışı yardımcı personel; araştırmacıların katılımcı gözlemci ve eleştirel kritik etme rolü; öğretmenlerin ürünleri değerlendirmesi; öğretmenin günlük çalışma koşulları ve öğretmen bilgisi gibi on iki faktör tarafından etkilendiğini bulmuştur. Memon (1997) ise program değişim sürecini etkileyen faktörleri programla, eğitimle ve organizasyonla ilgili olmak üzere üç grupta ve daha geniş bir şekilde tanımlamıştır. Knuth (2002)’ye göre matematik gibi derslerde öğretim programı reformu gerektiğinde öğretmenlerin görüş ve inançları önemli rol oynamaktadır. Handal ve Herrington (2003) matematik öğretmenlerinin inançlarının program değişim sürecinde oynadığı rolü ve bu rolün program değişikliğindeki etkisini tartışmışlardır. Öğretmenler matematik eğitimdeki reform hareketinin başarıya ulaşmasında anahtar role sahiptirler. İlgili literatür (Fullan, 1991; Howson, Keitel, ve Kilpatric, 1981) program değişikliğini etkileyen en kritik etkenlerden birisinin öğretmen görüşlerinin olduğunu göstermiştir. Yapılan araştırmalar (Koehler ve Grouws, 1992; Sosniak, Ethington ve Varelas, 1991) matematik öğretmenlerinin görüş ve inançlarının programın uygulanmasında kolaylaştırıcı ya da zorlaştırıcı bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Burkhardt, Fraser, ve Ridgway (1990)’ye göre eğer bir öğretmen program hakkında olumlu bir görüşe ve inanca sahip ise programın uygulanması kolaylaşacak, tersi durumda programın uygulanması zorlaşacaktır. Prawat (1990) benzer şekilde öğretmenlerin program değişimin hem taşıyıcıları hem de engelleyicileri olabileceklerini söylemiştir. Handal ve Herrington (2003) program değişikliğinin başarıya ulaşmasının öğretmenlerin görüşlerinin ve inançlarının dikkate alınmasıyla mümkün olacağını söylemiştir
Ders Çalışma Disiplini Nasıl Sağlanır?
Özellikle bir çok öğrencinin sorunları arasında başta gelen konu ders çalışma disiplininin olmayışıdır.Anne ve babaların en çok yakındığı konulardan biridir; çocuklarının düzenli ders çalışma alışkanlığının olmaması.Anne , baba ve çocuklar arasında yaşanan en büyük savaşlardan birisidir ev ödevleri savaşları.Bu durumun kimi zaman evde kriz ortamları yaratabildiğini hepimiz biliyoruz.Çocukların ders çalışmayı sürekli ertelemeye çalışması veya çalışmamak için direnmesi ve türlü bahaneler üretmeye çalışması ve ebeveynlerin çocuğa her gün hadi lerle ders çalıştırmaya uğraşması gergin ortamların oluşmasına da sebebiyet vermektedir.Bu durum aynı zamanda çocuklarıyla arasındaki ilişkiyi olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır.Bu duruma doğru yaklaşılmadığı ve doğru müdahale edilmediği sürece bu sorun günden güne daha büyük problem haline gelecektir.Ders çalışma uygun fiziki şartların ve ortamın hazır olduğunda gerçekleşecek bir davranıştır.Bu davranışın sürekli olabilmesi için süre az bile olsa devamının mutlaka sağlanması durumunda kalıcı bir davranış haline gelebilmektedir.Bu süreklilik beyindeki sinir hücrelerinin bağlantılarının güçlenmesini sağlar.Zaman içinde ders çalışma bir alışkanlık haline gelecektir.Öğrenciler ders çalışırken hatırlama bilgileri değerlendirme uygulama ve hayata geçirme bir görevi tamamlama , bunlarla ilgili plan ve proğram yapma gibi yürütücü işlevlerini iyi kullanırlar.Yani yürütücü işlevler dikkati başlatmak sürdürmek ve dikkati başka yönlere aktarabilmek anlamına gelmektedir.Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarında yürütücü işlevlerdeki yetersizlikleri derse başlamada ve özellikle devam ettirmede dikkat sorunu yaşamayan çocuklara kıyasla zorlanmalarına neden olmaktadır.Aynı zamanda bu sorunları olan çocuklar okulun dinamik ortamından dolayı dersi takip etmede sırasına oturmada öğretmenini dinlemede aynı zamanda söylenenleri uygulamada zorlanan çocuklardır.Bu nedenle anne ve babalar evde geçirilen zamanı bir ritüel haline getirmeli ve çocuğa açık ve net yönlendirmeler yapmalıdır.Örneğin evdeki çalışma ortamının net bir şekilde düzenlenmesi ,kendine ait çalışma masasının bulunması, ders aralarının ve serbest zamanların planlanması özenli bir şekilde yapılmalıdır.Özellikle anne ve babalar çocuğun başarılı alanlarını desteklemesi ve onu motive etmesi çocuğun özgüveninin pekişmesi açısından oldukça önemlidir.Bu durum aynı zamanda çocuğun öğrenmeye olan isteğini de artıracaktır.Bu sürecin aile öğrenci ve öğretmen işbirliğinde üç ayaktan oluştuğu unutulmamalıdır.
Matematik Dersine Nasıl Çalışmalıyız ?
MATEMATİK DERSİNE NASIL ÇALIŞMALIYIZ ?
Matematik küçük yaşlarda verilen iyi bir temel bilgiyle öğrenilir,
Fakat bu demek değildir ki matematik ileriki yaşlarda da öğrenilmesin.
Bu süreç ne kadar geciktirilirse öğrenme de o kadar zor olacaktır.
Temel problem de buradan kaynaklanmaktadır. Öğrencilerimizin büyük çoğunluğu temel bilgileri zamanında alamadığından matematik hakkında önyargıya kapılıp, bu dersin zor olduğunu ve öğrenilemeyeceğini düşünmektedir.
Temeli olmasa dahi matematik belirli bir düzeyde herkes tarafından öğrenilebilir.
Bunun için ilk şart, matematiğin öğrenilebilirliğini kabul etmek ve o ders hakkındaki önyargıları bir kenara bırakmaktır.
Matematiği öğrenmede öğretmenin rolü çok önemlidir. Bu dersi sevdirmek ve öğrenciyi belli bir düzeye getirmek öğretmenin görevidir, fakat unutulmamalıdır ki öğrenmede aktif olan, öğrenci olmalı ve her şeyi öğretmenden beklememelidir.
Öğrenci kendisini ne kadar zorlar ve öğretmeni sadece yol gösterici olarak görür ve o yolda kendisinin ilerlemesi gerektiğini bilirse sonuca da o kadar çabuk ulaşır.
Aksi taktirde öğretmenin ön plana çıktığı durumlarda öğretmen olmayınca öğrenme ve ilerleme de olmayacaktır.
Genelde öğrenciler kolaycılığa kaçarak her şeyin çözümünü öğretmenden beklemekte, öğretmenin anlattıklarını anlamakla sonuca ulaşabileceğini zannetmektedirler.
Halbuki anlamak ile yapmak çok farklı şeylerdir.
Bir problemi çözebilmek için önce o konu problem tipleri hakkında belli bir bilgi birikimine ihtiyaç vardır.
O birikimi oluşturmadan çözülen sorular anlaşılsa dahi başka problemleri yapmada güçlük çekilecektir.
Bu durum kişinin kendisini kandırmasidir,
soruyu algıladığını zannetmesidir.
Bilgi beyne gitmiştir, fakat kalıcı olmamıştır.
O yüzden konunun kalıcı olmasını ve problem tiplerinin beyne yerleşmesini sağlamak gerekmektedir.
Bunu yapmak için de öğretmenin yaptığı çözümlü örneklerin tekrar tekrar incelenmesi, bıkmadan usanmadan soruların çözümlerine önce bakarak
sonra da cevabi kapatarak bir kez daha çözülmeleri gerekmektedir.
Bu yöntem uygulanırsa artık o konu hakkında beynimizde belli bir birikim sağlanacak, artık başka sorular da yapılabilecektir.
Değişik sorular çözerken öncelikle basit sorulardan başlanmalı, konunun iyice pekişmesi sağlanmalıdır.
Bir soru çözülemiyorsa pes edilmemeli,
tekrar tekrar çözmeye uğraşılmalıdır.
Unutulmamalıdır ki ulaşılan sorular veya uğraşmanıza rağmen çözülemeyen sorular size çok şey katacaktır. Siz farkında olmadan konunun genel tekrarını yapmakta değişik durumları düşünerek bilgilerinizi sağlamlaştırmaktasınızdır.
Son noktada yine çözülemeyen sorular soruyu çözen arkadaşlarınızla irtibata geçerek çözümlenmelidir. Hiçbir arkadaşınız çözememiş ise artık bu soru için öğretmeninize başvurabilirsiniz.
Bu şekildeki bir çaba sizin hazırcı olmadığınızı göstererek gayretinizi ortaya koyacak ve kendinize güven duymanızı sağlayacaktır.
Öğrencilerin en büyük problemlerinden bir tanesi de unutma olayıdır.
Temeli sağlam olmayan bir öğrenci, bir konuyu öğrense dahi çalışmaya ara verir, geri besleme yapmazsa o konuyu çok çabuk unutacaktır.
Bu yüzden her konuyu gündeminizden eksik etmeyin ve geri besleme yaparak muhakkak konularla ilgili tekrar örnekleri yapın.
Temeli iyi olan öğrenciler soru hazinelerini artırmak için daha çok pratik yapmalıdırlar.
Temeli iyi olmayan öğrenciler ise ilk önce çok soru çözmek yerine belirli konularda belirli soru tiplerini öğrenmeli, daha sonra değişik soru çözümlerine başlamalıdırlar.
Matematik dersini ne kadar sever ve ne kadar çok ilgilenirseniz başarı o kadar çabuk gelir.
Unutmayınız ki matematiğin size çok şey katacağını kabul etmeniz,
başarılı olmanızda ilk adim olacaktır.
Düşünen ve araştıran bir insan olmanız temennisiyle.
Fakat bu demek değildir ki matematik ileriki yaşlarda da öğrenilmesin.
Bu süreç ne kadar geciktirilirse öğrenme de o kadar zor olacaktır.
Temel problem de buradan kaynaklanmaktadır. Öğrencilerimizin büyük çoğunluğu temel bilgileri zamanında alamadığından matematik hakkında önyargıya kapılıp, bu dersin zor olduğunu ve öğrenilemeyeceğini düşünmektedir.
Temeli olmasa dahi matematik belirli bir düzeyde herkes tarafından öğrenilebilir.
Bunun için ilk şart, matematiğin öğrenilebilirliğini kabul etmek ve o ders hakkındaki önyargıları bir kenara bırakmaktır.
Matematiği öğrenmede öğretmenin rolü çok önemlidir. Bu dersi sevdirmek ve öğrenciyi belli bir düzeye getirmek öğretmenin görevidir, fakat unutulmamalıdır ki öğrenmede aktif olan, öğrenci olmalı ve her şeyi öğretmenden beklememelidir.
Öğrenci kendisini ne kadar zorlar ve öğretmeni sadece yol gösterici olarak görür ve o yolda kendisinin ilerlemesi gerektiğini bilirse sonuca da o kadar çabuk ulaşır.
Aksi taktirde öğretmenin ön plana çıktığı durumlarda öğretmen olmayınca öğrenme ve ilerleme de olmayacaktır.
Genelde öğrenciler kolaycılığa kaçarak her şeyin çözümünü öğretmenden beklemekte, öğretmenin anlattıklarını anlamakla sonuca ulaşabileceğini zannetmektedirler.
Halbuki anlamak ile yapmak çok farklı şeylerdir.
Bir problemi çözebilmek için önce o konu problem tipleri hakkında belli bir bilgi birikimine ihtiyaç vardır.
O birikimi oluşturmadan çözülen sorular anlaşılsa dahi başka problemleri yapmada güçlük çekilecektir.
Bu durum kişinin kendisini kandırmasidir,
soruyu algıladığını zannetmesidir.
Bilgi beyne gitmiştir, fakat kalıcı olmamıştır.
O yüzden konunun kalıcı olmasını ve problem tiplerinin beyne yerleşmesini sağlamak gerekmektedir.
Bunu yapmak için de öğretmenin yaptığı çözümlü örneklerin tekrar tekrar incelenmesi, bıkmadan usanmadan soruların çözümlerine önce bakarak
sonra da cevabi kapatarak bir kez daha çözülmeleri gerekmektedir.
Bu yöntem uygulanırsa artık o konu hakkında beynimizde belli bir birikim sağlanacak, artık başka sorular da yapılabilecektir.
Değişik sorular çözerken öncelikle basit sorulardan başlanmalı, konunun iyice pekişmesi sağlanmalıdır.
Bir soru çözülemiyorsa pes edilmemeli,
tekrar tekrar çözmeye uğraşılmalıdır.
Unutulmamalıdır ki ulaşılan sorular veya uğraşmanıza rağmen çözülemeyen sorular size çok şey katacaktır. Siz farkında olmadan konunun genel tekrarını yapmakta değişik durumları düşünerek bilgilerinizi sağlamlaştırmaktasınızdır.
Son noktada yine çözülemeyen sorular soruyu çözen arkadaşlarınızla irtibata geçerek çözümlenmelidir. Hiçbir arkadaşınız çözememiş ise artık bu soru için öğretmeninize başvurabilirsiniz.
Bu şekildeki bir çaba sizin hazırcı olmadığınızı göstererek gayretinizi ortaya koyacak ve kendinize güven duymanızı sağlayacaktır.
Öğrencilerin en büyük problemlerinden bir tanesi de unutma olayıdır.
Temeli sağlam olmayan bir öğrenci, bir konuyu öğrense dahi çalışmaya ara verir, geri besleme yapmazsa o konuyu çok çabuk unutacaktır.
Bu yüzden her konuyu gündeminizden eksik etmeyin ve geri besleme yaparak muhakkak konularla ilgili tekrar örnekleri yapın.
Temeli iyi olan öğrenciler soru hazinelerini artırmak için daha çok pratik yapmalıdırlar.
Temeli iyi olmayan öğrenciler ise ilk önce çok soru çözmek yerine belirli konularda belirli soru tiplerini öğrenmeli, daha sonra değişik soru çözümlerine başlamalıdırlar.
Matematik dersini ne kadar sever ve ne kadar çok ilgilenirseniz başarı o kadar çabuk gelir.
Unutmayınız ki matematiğin size çok şey katacağını kabul etmeniz,
başarılı olmanızda ilk adim olacaktır.
Düşünen ve araştıran bir insan olmanız temennisiyle.
Kısacası ;
1 ) Her şeyden önce matematik dersine karşı önyargılarımızı kafamızdan çıkarmalıyız.
2 ) Kendinizi matematik konusunda yetersiz buluyorsanız temel bilgilere öncelik verip kolay işlemlerle egzersiz çalışması yapın.
3 ) Derslerde yanınızda oturduğunuz arkadaşı iyi seçin bu arkadaşın çok konuşan biri olmamasına dikkat edin J
4 ) Matematik derslerinde öğretmeni çok iyi dinlemek ve anlaşılmayan yerleri sormak çok önemli bunu mutlaka yapın. Eğer soramazsanız dersi iyi olan bir arkadaşınıza sorun.
5 )Evde her gün en az 1 saat tekrar yapın konularla ilgili soru ve testler çözün.
Matematik Korkusu Hakkında
ÖĞRENCİLERİN MATEMATİK KORKU DÜZEYLERİYLE MATEMATİK ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BELİRLENMESİ
Bu araştırmada ilköğretim 3-8. Sınıf öğrencilerinin matematik korku düzeyleri ile matematik öğretmenlerine yönelik görüşleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırma evrenini Sivas İli ilköğretim öğrencileri, örneklemini ise rastgele seçilen okullardan toplam 1948 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen Matematik Korku Ölçeği uygulanmıştır. Verilerin çözümlenmesinde betimsel istatistikler ve korelasyon testi kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre ilköğretim öğrencilerinin matematik korku düzeyleri düşüktür. Ancak ilköğretim öğrenci
lerinin matematik öğretmenlerine yönelik olumsuz görüşleri arttıkça matematik korku düzeylerinin de yükseldiği gözlemlenmiştir. İlköğretim öğrencilerinin matematik öğretmenlerine yönelik görüşleri ile matematik korku düzeyleri arasında yüksek düzeyde, pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir.
lerinin matematik öğretmenlerine yönelik olumsuz görüşleri arttıkça matematik korku düzeylerinin de yükseldiği gözlemlenmiştir. İlköğretim öğrencilerinin matematik öğretmenlerine yönelik görüşleri ile matematik korku düzeyleri arasında yüksek düzeyde, pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir.
Ülkemizde ve tüm dünyada öğrencilerin eğitim hayatına başladıkları andan itibaren derslere ve öğretmenlere karşı benimsedikleri tavırlar onların eğitim hayatlarındaki yol haritaları olmuştur. Bu tavırlar olumlu olduğunda öğrencinin derse ve öğretmene olan sempatisi artarken olumsuz olduğunda derse ve öğretmene olan sempatisi azalmaktadır. Bununla birlikte öğrencide oluşan olumsuz tavırlar öğrencinin okula, öğretmene ve derse karşı korku geliştirmesine neden olurken bu durum da başarısızlığı tetikleyecektir. Bu nedenle öğretmenlerin öğrencilerle iletişimi hem kendilerini sevdirmeleri hem de dersi sevdirmeleri açısından önemlidir. Yurtiçi ve yurtdışında yapılan birçok araştırmada öğrencilerin derslere karşı tutum ve kaygı düzeylerinin öğretmen davranışlarından ve öğrencinin öğretmene yönelik görüşlerinden etkilendiğini ortaya koymaktadır. Özellikle öğrencilerin matematik dersini sevmediğini, matematik kaygı düzeylerinin yüksek olduğu ya da matematik dersine yönelik tutumlarının beklendik ölçüde olmadığını gösteren birçok çalışma bulunmaktadır. Bunun nedeni olarak matematik dersinin zor olması, ders müfredatının ağır olması, sınavlarda yer alan sınav sorularının zor olması ya da öğrencilerin yeterince matematikle meşgul olmamaları, matematik dersine yeterince çalışmamaları neden olarak gösterilebilir.Matematik başarısını etkileyen faktörleri on başlıkta toplamıştır:
Cinsiyet,
anne-baba eğitim düzeyi,
sosyo ekonomik düzey,
öğretmen yeterlilikleri,
uygulanan öğretim stratejileri ve teknikleri,
okulun fiziksel olanakları,
müfredat programı,
çok ve disiplinli çalışma,
dersi iyi dinleme ve matematiksel zekâ.
Bunlara ek olarak matematik korkusu da dikkat çeken bir diğer faktördür. Çoğu insan öğrenim hayatı boyunca matematik dersinden kaçınmış, matematik dersinden korkmuştur. Bu korkuları onları başarısızlığa götürdükçe korkunun düzeyi de artmıştır. Matematik korkusu, Green (1999) tarafından insanların başarılı olamayacaklarını düşünmeleri yüzünden matematikle uğraşmak zorunda kalmak fikrinden bile korkmaları ve uzak kalmaya çalışmaları olarak tanımlanmıştır. Döngüsel olarak korku başarısızlığı getirmekte, başarısızlık da korkuyu tetiklemektedir.Matematik korkusu, insanın sayılarla/ şekillerle yaptığı işlemlerde, günlük yaşamda karşılaştığı matematiksel problemlerin çözümü sürecinde strese kapılması, gerilmesi, düşünme sürecinin kesintiye uğraması/ korkmasıdır. Bu korku, insanların matematik yeteneklerinin ortaya çıkışını ve gelişmesini etkileyen önemli bir etkendir.
Matematik korkusunun oluştuğu en kritik dönem olarak 9- 11 yaşları gösterilebilir. Bu dönem öğrencinin kişisel gelişimini tamamladığı evredir. İlköğretimin ilk yıllarında öğrenciye rol model olan öğretmen matematiğe karşı olumlu bir tutum geliştirmişse, öğrenci de matematiğe karşı olumlu tutum geliştirecektir. Yapılan araştırmada matematik kaygısının nedenleri arasında öğretmenin ilk sıralarda yer aldığı tespit edilmiştir. Öğretmenin dersi işleyiş şekli, öğrenciye karşı davranışları, alan bilgisine ait yeterlilikleri, konuşması öğrenciyi etkileyebilir. Öğrenciyi derste rahatsız eden bir tutum ya da davranış, öğrencide matematik dersine karşı olumsuz bir tutum gelişmesine neden olabilir.
69 kız öğrenci üzerinde yapılan çalışmada matematiksel oyun oynayan öğrencilerin matematik kaygı düzeylerinin matematiksel oyun oynamayan öğrencilerin kaygı düzeylerinden anlamlı şekilde daha düşük olduğunu belirtilmiştir. Ayrıca ezbere dayalı matematik öğretiminin matematik kaygısını artırdığını belirtilmiştir.
Ülkemizde temel eğitim aşamasında matematik korkusunun yerleşmesinde öğretmenin rolünü ortaya koymak ve bu korkunun aşılması yönünde katkı getirmek üzere, eğitim fakültesinde öğrenim gören 3. sınıf öğrencilerinin matematik öğretimiyle ilgili öykülerinin çözümlemesinden yola çıkan bir araştırmanın ulaştığı bulgulardan hareketle, ülkemizde matematik korkusunun yenilmesi ve matematik öğretiminin etkililiğinin artırılması için örgün matematik öğretiminde öğretmenlere yönelik öneriler getirmiştir. Çalışmada ülkemizde temel eğitim aşamasında matematik korkusunun yerleşmesinde öğretmenin rolünü ortaya koymuş, bu korkunun aşılması yönünde öneriler getirmiş, aday öğretmenlerin henüz öğrencilik aşamasında dikkatlerini çekip konuya duyarlılıklarını artırmaya çalışmıştır.Araştırma da 4 ve 5. sınıfta öğrenim gören 249 öğrencinin matematik kaygılarını matematik öğretmeninin sevme durumuna göre incelemiştir. Matematik öğretmenini seven öğrencilerin matematik kaygı düzeylerinin matematik öğretmenini sevmeyen öğrencilere kıyasla istatistiksel açıdan daha düşük olduğu gözlenmiştir. Yapılan çalışmalar ışığında hazırlanan bu çalışma öğrencilerin matematik öğretmenlerine yönelik görüşlerinin belirlenerek matematik korku düzeyleri arasındaki ilişkinin tespit edilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu ilişkinin tespit edilmesi öğretmenlerin ders içindeki tutum ve davranışlarını etkileyebilir ve öğrencilerin matematik öğretmenlerine yönelik görüşlerinin daha olumlu olmasına neden olabilir.
Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre aşağıdaki öneriler sunulmuştur:
1. Öğretmenler matematik derslerinde korkulan öğretmen rolü oynamamalıdır.
2. Öğretmen öğrencilere karşı notları silah olarak kullanmamalıdır.
3. Matematik derslerinde başarılı, başarısız her öğrenciyle ilgilenilmelidir.
4. Matematik dersleri çoklu zeka kuramına uygun bir şekilde işlenmelidir. Farklı zeka türlerine sahip öğrenciler için ders içerisinde resim, müzik, drama gibi farklı etkinliklere de yer verilmelidir.
5. Öğretmen araştırmaya ve proje hazırlamaya yönelik ödevleri sıklıkla kullanmalı, öğrencilerin günlük hayatta karşılaşacağı problemleri çözmelerine yarayacak örnekler sunmalıdır.
6. Matematik dersi öğrencilere en eğlenceli şekliyle sunulmalıdır.
7. Öğrencilerin problem çözerken yaptığı hatalar hoş görülmelidir. Bu hataların en aza indirilmesi için yapıcı, onarıcı ve rehber görevi üstlenmiş öğretmen davranışları sergilenmelidir.
8. Her öğrencinin matematik öğrenebileceği unutulmamalıdır. Ancak öğrenme hızındaki farklılıklar hoşgörü ile karşılanmalıdır.
9. Derslerde öğrencilere sevgiyle yaklaşılmalı, düz anlatımdan kaçınılarak ders monotonluktan kurtarılmalıdır.
10. Öğretmen öğrenciler tarafından sevilirse öğrencilerin matematiği de seveceği unutulmamalıdır.
Matematik Neden Zor
2003 yılında 46 ülkedeki, 4. ve 8. sınıf öğrencilerinin matematikteki başarısını standart testlerle ölçen uluslararası bir araştırma, çocukların başarı ortalamasının %50’ nin altında olduğunu göstermiştir. Bu kimilerine göre yeterli derecede başarı sayılabilir. Bu fikri savunurken de herkesin matematiği öğrenmesine gerek yoktur gibi bir öneri getirebilirler. Gerçekten, İngiltere’de bazı dönemlerde matematiğin cebri ilgilendiren bölümleri (harfli ifadeler, denklem çözme vs.) öğrencilere zorunlu koşulmamıştı. Bir kısım eğitim teorisyenleri de Gardner’in (1993) ‘çoklu zekâ’ teorisinden yola çıkarak, her öğrencinin matematikte başarılı olması gerekmez diye bir iddiada bulunabilirler. Bu fikirlerin aksine, Poisson (1781–1840) matematiğin önemini vurgulamak için ”Hayatta yaşamaya değer iki şey vardır; matematiği keşfetme ve matematiği öğretme.” demiştir. Bu fikre paralel görüşler günümüzde egemen olmaya başlamıştır. Bu nedenle, matematik disiplini her öğrenciye kazandırılmalıdır görüşü geçerliliğini korumaktadır. Hatta Amerika’da ‘Mathematics for All, Herkes için Matematik’ prensibinden kaynaklanan çalışmalar olabildiğince yoğunlukta devam etmektedir.
Bunun nedeni ise baş döndürücü teknolojik gelişmelerin devam edebilmesi ve bunların kullanılabilmesi için gerekenlerin matematik bilgisine ihtiyaç duymasıdır. Bu nedenle, çocuklarımıza en azından temel matematiksel bilgi sunulması hala geçerliliğini korumaktadır. Bu nedenle, matematik müfredatlarında yapılan değişiklikler bu doğrultuda atılmış adımlardan biri olarak görülebilir.
Yurtiçi ve yurtdışında yapılan birçok araştırmada öğrencilerin derslere karşı tutum ve kaygı düzeylerinin öğretmen davranışlarından ve öğrencinin öğretmene yönelik görüşlerinden etkilendiğini ortaya koymaktadır. Özellikle öğrencilerin matematik dersini sevmediğini, matematik kaygı düzeylerinin yüksek olduğu ya da matematik dersine yönelik tutumlarının beklendik ölçüde olmadığını gösteren birçok çalışma bulunmaktadır. Bunun nedeni olarak matematik dersinin zor olması, ders müfredatının ağır olması, sınavlarda yer alan sınav sorularının zor olması ya da öğrencilerin yeterince matematikle meşgul olmamaları, matematik dersine yeterince çalışmamaları neden olarak gösterilebilir.
Bunlara ek olarak matematik korkusu da dikkat çeken bir diğer faktördür. Çoğu insan öğrenim hayatı boyunca matematik dersinden kaçınmış, matematik dersinden korkmuştur. Bu korkuları onları başarısızlığa götürdükçe korkunun düzeyi de artmıştır. Matematik korkusu, Green (1999) tarafından insanların başarılı olamayacaklarını düşünmeleri yüzünden matematikle uğraşmak zorunda kalmak fikrinden bile korkmaları ve uzak kalmaya çalışmaları olarak tanımlanmıştır. Döngüsel olarak korku başarısızlığı getirmekte, başarısızlık da korkuyu tetiklemektedir.
Hendel (1980) 69 kız öğrenci üzerinde yaptığı çalışmasında matematiksel oyun oynayan öğrencilerin matematik kaygı düzeylerinin matematiksel oyun oynamayan öğrencilerin kaygı düzeylerinden anlamlı şekilde daha düşük olduğunu belirtmiştir.
Bohuslav (1980) eğitim yöntemlerinin matematik kaygısına neden olabileceğini belirtmiştir. Bulmahn ve Young (1982) yaptıkları çalışmada ezbere dayalı matematik öğretiminin matematik kaygısını artırdığını belirtmişlerdir.
Joannan-Bellows (1999) tarafından yapılan araştırmada ise lise matematik öğretmenlerinin liderlik davranışları ve öğrencilerin matematik kaygıları arasındaki ilişki incelenmiştir. Buna göre, sınıfta öğretmenin liderlik davranışlarından “yol göstericilik” davranışına bağlı olarak kız öğrencilerin matematik kaygı düzeylerinin, erkek öğrencilerin matematik kaygı düzeylerine kıyasla anlamlı derecede yüksek bulunduğu belirtilmiştir.
Genel olarak ,öğretmenler olarak öğrencilere matematiğin zor olmadığını anlatmak , ön yargılarından kurtulmalarını sağlamak ve matematiğe olan bakış açılarını değiştirmek olacaktır.
1 Nisan 2018 Pazar
Neden Matematik Öğrenmeliyiz?
Matematik hayatımızın her alanında karşımıza çıkar. En basit olarak bir markete gittiğimizde paramızla neler alabileceğimizi zihnimizden hesap eder ve ona göre alışveriş yaparız. Aslında matematik bir disiplindir. Hiç işinize yaramıyor gibi görünse de sizin düşüncenize bir disiplin getirir. Matematiğin amacı; insanların doğuştan getirdiği düşünme kabiliyetini geliştirmektir. Bu gelişmeyi sağlamak için bizlere bir kısım bilgiler kazandırarak karşılaşacağımız olay ve problemlerde inceleme araştırma ve karşılaştırmalar yaptırarak düzenli ve dikkatli olmamızı mantıklı düşünmemizi ve her konuda doğruyu bulmamızı sağlar. Günlük hayatımızda bile karşılaştığımız sorunlar ve problemlerle mücadele etmeyi ve onlara daha akılcı çözümler bularak çıkış yolumuzu bulmamızı kolaylaştırır. Matematik dersi öğrencilerin beyin fonksiyonlarının en yüksek seviyede çalıştığı derlerden biridir.
Problemleri çözerken değişik bağlantıları bulmak insana heyecan verir. Böylece insanda yeni şeyler bulma arzusu doğar. Bütün bilimlerin doğması ve gelişmesi insandaki bu arzudan doğmuş bu da matematik yardımıyla olmuştur.
Matematik her duyduğunu kabullenmemeyi, ispat etmeyi öğretir. Bir şeye baktığınızda sıradan bir insandan farklı bir bakış açısı edinmenizi sağlar, estetik bir bakış açısı kazandırır. Ama unutmayın ki matematik insan beyni için en ideal düşünce şeklini oluşturur.
Her öğrenciye matematik sevdirilemez. Ancak kazanılan her öğrenci matematik için olumlu puandır. Matematik belirli bir psikolojik hazırlıkla kavranılabilir. Kendi başına düşünebilen kendine güvenebilen yaratıcı olabilen insanlar yetiştirmede katkı sağlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Matematik Geleceği Hakkında Bilmeniz Gerekenler
İster inanın ister inanmayın, matematik değişiyor. Ya da en azından matematiği günlük hayatımızın bağlamında kullanma şeklimiz değişiyor. ...
-
PROJE ÖDEVLERİ 1) PROJE ÖDEVİ KONUSU :Altın oranın doğada, sanatta ve ...
-
7. SINIF MATEMATİK PROJE KONULARI 1. Şifreleme bilimi hakkında araştırm...
-
8. SINIF MATEMATİK PROJE KONULARI Türkiye ekonomisinin son üç yıldaki durumu, enflasyondaki gelişmeler, tablo ve grafikle gö...